6 Nisan 2018 Cuma

İnsanlar ve Beklentiler Sorunsalı

Uzun zaman oldu, tekrar burada bir şeylerden bahsetmeyeli. İsteklerimden, memnuniyetsizliklerimden ve keyifsizliklerimden. Pek çok meşgul olduğum şey vardı sanırım. Verdiğim uzun ara, burada bir şeyler karalamanın ruhumda uyandırdığı arınma ve hafifleme hislerinin ne denli kıymetli olduğunu hatırlattı. Tekrar yazıyor olmak müthiş keyifli.

Bu blog'u açtığım dönemlerde, 18 yaşında, üniversiteye yeni başlamış, korkunç derecede deneyimsiz, ürkek, heyecanlı, aptallık derecesinde umut dolu, haddinden fazla sıcak, garip bir şekilde güler yüzlü bir tiptim. Bir süre sonra, yavaş yavaş kara bulutların etkisi altına girdim ben de, istemeden de olsa. Çok şey yaşadım, çok şey atlattım, çok büyüdüm, çok tecrübe edindim, çok ağladım, çok güçlendim, çok öğrendim ve çok aza indirgedim. Her şeyi. En çokta beklentileri. Özellikle de, bu yazımın konsepti olan, insanlara karşı duyduğumuz beklentilerimizi.

Hayatlarımızı domine eden, gidişatını şiddetli bir şekilde etkileyen, pek çok konuda bizlere yön gösteren, sevdiğimiz, aşık olduğumuz, nefret ettiğimiz, keyif aldığımız, sıkıldığımız pek çok insan var. Hayatlarımızda. Ama sadece salt bir şekilde değil, aynı zamanda onlara yüklediğimiz sıfatlarla birlikte varlar. Karşılıklı ruhlarımız seviştiği için, varlar. Varız, onların hayatlarında, onların biz de oldukları gibi. Tatminlik uğruna yaptığımız alışverişlerimiz sürdüğü sürece iletişimlerimiz de sabit orantılı bir şekilde devam eder. Nitekim, yiten ve giden, ya da karşılanamayan pek çok beklenti ile birlikte azalırız birbirimizin hayatlarında. Hayatlarımızdaki yerlerimizin muhakemesini yapmaya başlarız bir süre sonra. Salt olmayan ego devreye girer o vakit, karşısındaki insanı koyduğu yerden def etmek için. En sevdiği şeydir taht kavgası, ego'nun.

En güzel yaşlarımı yaşıyorum. Mücadelesini verdiğim bir hayat, kazanmak uğruna deliler gibi mücadele ettiğim bir hayaller zincirim var. Küçük yaşlardan bu yana hep söylerim, beni hayatta tutan yegane somut şey, ilham olmuştur hep. Eğer hayata karşı, yeni bir güne karşı, yeni insanlara karşı ilham duyamazsam, yaşıyor olarak nitelendirmek istemem kendimi. Hem almak ister, hem de vermek isterim. Hatta daha çok vermek isterim. Karşımda, istediği manevi kuvveti sunduğum an itibariyle gözlerindeki parıltıyı hece hece okuduğum insanlar olduğu sürece, kuvvetliyim ben bu hayatta.

Pek çok insan eşlik etti hayallerim konusunda yürüdüğüm yolda. Bu pek çoğunun, çoğu yarı yolda bıraktı. Belki korktular, belki inançlarını yitirdiler, belki de en başında ufak bir heyecanın kurbanı oldukları için dahil oldukları bu yoldan ayrılmayı seçtiler, belki düşmemi ya da yalnız kalarak yok olmamı istediler. Ama ayrıldılar. Çoğundan geriye, pek'lik kısım kaldı. Belki 2, belki 3 kişiden oluşan. Koca bir ordu ile çıkılan savaştan, bir avuç içi kadar asker ile yurduna dönmek gibi bir his sanırım bu. Yorgun, inançlı, acılı ama bir o kadar da gururlu. Hayat ilerledikçe, zaman geçtikçe, bizler bir şekilde bu hayatın bizleri zorla ya da severek dahil ettiği kalıplara kendimizi sığdırmaya çalıştığımız bu zamanlarda, hayatlarımızdaki insanlara yüklediğimiz anlamlar birer birer değerini yitiriyor. Ağırlığı altında ezilip, gidiyorlar birer birer.

Kızmak mı doğru bu insanlara, oralı olmamak mı ?, Alınmak mı doğru, dövünüp kahrolmak mı ?, Önüne bakmak mı doğru olan, derin bir nefes alıp yoluna devam etmek mi ? Kimisi hayallerine duyduğu inancın ipini kaçırıyorlar ellerinden, kimisi ise hayal olarak nitelendirdikleri tutkularının öldüğü gerçeği ile yüzleşiyorlar. Kimisi ise cesaretinin diğer insanlar tarafından kırılması gerçeği ile yüzleşiyorlar. Kimisi ise bahanesizce, bırakıyorlar her şeyi.

Üzülüyorum, bir kere vuku bulduğumuz (en azından şu an ki bilincimiz doğrultusunda) bu hayatımızın direksiyonunun başın oturmak yerine, direksiyonu yorulup kadere, hayata emanet etmeye. Sevmiyorum kontrolü elden bırakmayı, hiçbir zaman da sevemedim zaten. Tutku, hayallere duyulan heyecan, birlik olmak bizler için yeterli bir ilham kaynağıyken, ne olduğu en ufak bir önem ifade etmeksizin oluşan sebeplerden dolayı kaybediyoruz birbirimizi, teker teker. Üzülüyorum, hayatlarımızdaki yerimizin, o yerlere birbirlerimizi koyduğumuzdaki heyecanın yerini umutsuzluğa ve çaresizliğe bırakmasına.

Değiştirebilir miyiz hayatı hala ? Bu güce sahip miyiz ? Bence evet. Evet kelimesi bile güç veriyor, öyle değil mi ? Değişecektir her şey elbet. Direksiyonun kontrolünü ele alırsak şayet, değişecektir elbet. Umut ya, olduğu kadar yaşarız. Olmadığı vakit sadece nefes alırız. Yaşamaktan habersizce.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder