1 Şubat 2012 Çarşamba

Sidikli İnsan Irkı

Başlarda, Tanrının dahi büyük bir haz ve umutlanarak yarattığı insan ırkı için çok heyecanlı olduğunu düşünüyordum. Ancak, şu an aynı fikirde kesinlikle değilim. Düşünün, bir canlı cinsi yaratıyorsunuz, fazlasıyla özen gösterdiniz ve size itaat etmesi dışında birçok ayrıcalıklı özellik barındırıyor. Zamanla çoğalacaklarını ve yapacakları işlerin daha da büyüyeceğini düşündüğünüzde bu sevinciniz ikiye katlanıyor. Ama bu durum, düşündüğünüz kadarı ile sınırlı kalıyor malesef. Burda ise devreye, Tanrının yaşadığı inanılmaz hayal kırıklığı giriyor ister istemez. Sahip olup, olabileceğimiz o kadar çok özellik, ayrıcalık, farklılık ve extra güç olmasına rağmen, bunların hiçbirini kullanmamanın verdiği sancıyı ne giderecek peki ? Yapabileceğimiz, ortaya koyabileceğimiz o kadar büyük ve güzel oluşumlar gerçekleştirebilecek kapasiteye sahipken neden hayatlarımızı cehenneme çevirmek için bu kadar uğraşıyoruz ? Hayır yani, bu sikko kısır döngüye belli bir insan kitlesi dahil olsa bile, azınlık, seyrek olan kesimide etkiliyor ister istemez.

Hepimizin tek derdi, diğer hepimiz olmuş. Hayatı monotonlaştırmak, sabit bir şekilde sonlandırmakta olası bir olay olmamasına rağmen insanlığın birçoğunun gerçekleştirdiği, lanet edilesi bir eylemdir maalesef ki. Sadece nefes alıp verenlere değinmiyorum bile. Uyan, kahvaltı yap, işe git, sıraya gir, otobüse bin, iş yerine koşuştur, saatlerce ağzına sıçılarak çalış, mutsuz ve somurtkan bir şekilde işten ayrıl, eve kendini zor at, hayvan gibi yemek ye, banyo yap, seviş, sırtını dön ve uyu. Yaşarken gayet cazip bulduğunuz bu kısır döngü ne kadar çarpıcı sizce ? Bunlardan mutlu olan biri varsa şayet, blog'umu kapatıp, kral tv izleyebilir. Memnun da kalırım.

Elbette sizlerden, su üzerinde koşun, 5 metre yüksekliğe zıplayın, kendinizi tırların altına atıp ne kadar acı içerisinde ölüp ölmediğinizi kontrol etmenizi beklemiyorum. Ne bileyim, kağıt kalem alıp, bir müzik eşliğinde, duygularınız nasıl hareket ediyorsa aynen o şekilde, bağımsız olarak onu çizgilerle kağıdınıza yansıtın. Endişesiz ve oldukça telaşsız bir vaziyette. Uyandığınız an bir alışkanlık edinin ve ayılana kadar kitap okuyun. Kitap okumayı bir eziyet olarak gören arkadaşların, bu eziyetten kurtulmak için zorunlu bir şekilde sayfalarca ilerleyeceklerini düşünüyorum. Akşamları öküz gibi tıkınmak yerine, kulaklığınız ve eşofmanlarınızı alıp bi yarım saatlik koşu gerçekleştirin. Hani o çürümüş kaslarınız harekete geçsin falan. Aşık olup, yıllarca bir kişiye odaklı cehennem gibi bir hayat sürmek yerine, farklı tatlara atılın. Folloş olmadan becerebilirseniz bu işi, ne hoş. Hiç yoksa, alın hergün bi belgesel izleyin mına koyim bunları ben mi söyliyeyim artık. Demek istediğim, değinmek istediğim tam olarak ; ''bu kadar, yaşamak için yaşamayın''. Fazlasını isteyin, ortaya koyduğunuz hiçbir olayla yetinmeyin. Gelişmeye, değişmeye her daim aç olun. Körelmeyin, hamlaşmayın. Ruhunuza layık olması için bedeninizi zorlayın.

Ne diyo lan bu dingil ?! diyecek hatta birkaçınız. Sizleri seviyorum ulan. Bunu tüm samimiyetimle söylüyorum ki, sizler gibi bariz örnekler olmasaydı ben bu kadar zorlayamazdım sınırlarımı. Tam olarak Tanrı'ya şükür sebeplerimdensiniz. Kısacası, hazır kozmik yıl 2012'deyiz, ölüm çok uzak değilken zarardan dönün ey eşırkım. Zaman cidden kötü, böyle giderse çük gibi yaşayarak ölmeye mahkum kalıp, kollayamayacaksınız götü.