9 Şubat 2014 Pazar

Hayaller ve Türkiye




Tek bir hayat, tek bir yaşam hakkına sahip olduğumuz, başı sonu belli olan bir kaostur bir nevi yaşantımız. Böylesine nadir alternatife ve sınırlı seçim hakkına sahip olduğumuz yaşamlarımızı daim ettirebilmemiz adına bir de kurduğumuz, düşlediğimiz, konu sınırı olmayan, özgürce yaratım yapabildiğimiz hayaller, hayallerimiz. Kimi zaman sevdiklerimizdir, bizlerin ayakta durma sebebi. Onların varlığı vasıtası ile geçmişi, günü ve geleceği daha azimli ve daha verimli geçirebilmek için kendimizde bulduğumuz gücü harekete geçiririz çoğu zaman. Peki ya öyle insanlara sahip olmayanlar veya her ihtimali düşünme olgunluğuna erişmiş, her an her şeyin olabileceği ihtimaline zihninde yer veren insanlar ? Onların, sahip oldukları hayatlarını devam ettirebilmeleri için tek bir seçenekleri vardır aslında. Sınırlı veya az sayıda bir alternatifleri de yoktur. Tekdir, bir yol vardır önlerinde izlemeleri gereken. Yalnızca hayalleri vardır o insanların. Genellikle kendileri ile ve aynı zamanda gelecekleri ile ilişkilendirdikleri hayalleri vardır. Hatta o hayalleri zamanla o kadar büyük bir dünya haline gelir ki, içerisinde bulundukları ve realitenin iliklerine kadar işlediği bu dünyanın yanında çok daha gösterişli, çok daha cazip görünür insanın gözüne. Sanırım bu da bir insanı mutlu edebilecek, manevi anlamda bir insanın ulaşabileceği en büyük zirvedir.

Hayaller doğrultusunda adımlarını atarlar, hayaller vasıtası ile hayatlarını şekillendirirler. Seçimlerini ve kararlarını da hayallerini olumlu etkileyebilecek şekilde netleştirir o insanlar. Başka şansları yoktur çünkü. Tek bir hayata sahiptirler ve o hayatlarını da -olması gerektiği gibi- diledikleri şekilde devam ettirmek içgüdüsüne sahiptirler. Merceği dünya haritasından biraz zoom yapıp, 4 tarafı denizlerle çevrili olan bir toprak parçasına doğru yaklaştırıp, ülkemiz 'Türkiye' sınırlarına getirdiğimiz de ise işler o kadar farklılaşır ki, bu farklılık bir süre sonra insana 'gerçekten nerede yaşıyorum ben ? dünyaya bu kadar sadık kalıp, yaşam standartları bakımından bu kadar alakasız olan bir ülke nasıl var olabiliyor' diye de sordurttuğu doğrudur. Malumunuz, ülkemiz öyle bir hâl almıştır ki, ne insanlar ellerinde ki hayatlara sahiptirler, ne ellerinde ki hayatları kontrol edebilmektedirler ne de o riskli ancak kazançlı kumar olan 'hayal kurmak' seçeneğini değerlendirebilmektedirler. Tek bir şansın vardır Türkiye sınırları içerisinde, o da hayatta kalabilecek güce sahip olmaktır. Evet, insan doğası gereği hayatta kalma içgüdüsü ile yaratılmış olmasına rağmen, bu günümüz Türkiye'sinde bir meziyet olarak yer almaktadır. Daha da acısı, bu durum değiştirilmesi neredeyse imkansız bir hâl almış durumda.

Bu ülkede insanlar doğarlar, büyürler, eğitim görürler, yemek yerler, eğlenirler, sevişirler, çoğalırlar, aile olurlar, iş sahibi olurlar, olgunlaşırlar. Bu, ülke azınlığının 'olması gereken' olarak gördüğü bir döngüdür maalesef. Maalesef diyorum çünkü bunun ne savunulacak bir tarafı ne de kabul edilebilecek bir yanı olduğunu düşünüyorum. Bu zaten bir insanın hayatını devam ettirebilmesi için kendini dahil ettiği bir yaşam dengesidir. Dileyen bu sıradanlıkta bir yol seçer, dileyen daha fazlası için daha fazla zorluğun dahil olduğu bir yol seçer. Ama seçer. Önemli olan da bu noktada seçebilme özgürlüğüdür. Ancak Türkiye Cumhuriyeti, 2014 yılı buna hiçbir şekilde meydan vermemekle birlikte, bu cesareti göstermeye yeltenenleri de geri dönülmez yollara sokacak bir kısır döngüyü benimsemiştir.

Hayal kuramazsınız, öğretmen, doktor, mühendis veya mimar olabilirsiniz, bağımsız bir bilim adamı veya sanatçı katiyen olamazsınız. Kime göre ? Maalesef gelecek belirleyen koltuk sahiplerine göre. Bu o kadar acıdır ki, sınıf farkının üst ve alt noktasının çok ağır basmasından ötürü ne sokakta burun kıvırdığımız o peçete satan, yırtık kıyafetli çocuğun bir hayal kurma şansı vardır, ne de ailesi ile çok güzel bir hayat süren ancak ruhu bedenine sığmayacak kadar heyecan dolu gençlerin ilerisi için kendilerine çizmek istedikleri bir geleceğin hayalini bile kurdurtmazlar. Bir kere bu ülkede hayal kurmaktan ziyade, farklı olanı sevmek, başlıbaşına farklı olmak dahi bir suç ibaresi haline gelmiştir. İnsanlar hayatta kalmak adına izledikleri o yolu o kadar benimsemiş, o kadar kendilerini onun doğru olduğuna inandırmışlar ki, aksi bir gidişatı ne kabul ederler, ne de o gidişata yelken açanlara saygı duyarlar. İşte bu sancılı vaziyetin temeli de tam olarak budur.

Hayal kurabilirsin belki, evet. Bunu başarmışsındır. Çok kalmadan mutlaka çevrene toplanacaklar o heyecanı birer birer emerek yok ederler. İçinde ne o hayalin kalır, ne de o hayalini gerçekleştirebilmek adına totemlediğin enerjin. Çok başarılı bir öğretmen veya çok başarılı bir mimar, mühendis olmak hayali kurabilirsin, bak bunda hiçbir sıkıntı yoktur. Bu alanlarda çok güzel planların olabilir, hatta çok uç noktalara bile ulaşabilirsin. Herkes buna şapka çıkartır. Ha, sen çıkıp da ben ressam olacağım, bana yaşayabileceğim bir yer ve resim yapabileceğim imkanlar sağlayın, gerisini ben hallederim veya ben müzisyen olacağım, yalnızca sahnelerde boy göstereceğim, Grammy olacak en büyük hedefim, Çapa Devlet Hastanesinde Doçent olmak değil veyahut Bilim insanı olmak istiyorum ben, bir NASA üyesi olmak istiyorum, atom üzerine yapılan sayısız araştırma ve deney organizasyonlarında yer almak istiyorum ben dersen işte o noktada sıkıntı başlar. İlk olarak ciddiye alınmazsın, sen ısrar ettikçe insanlar saçmaladığını düşünürler, sen bu hayallerini gerçekleştirmek adına faaliyete geçtiğinde ise önüne boyun kadar taş koymaya başlarlar. Tek başınasındır, bilemeden 2-3 kişi. Ama azınlık değilsindir, bu yüzden bir şekilde o taşlara direnmekten pes edersin. Ne kadar kararlı olursan ol, geri çevirmek onlar için bir secde etmek halini almıştır maalesef. Olan sana olur, güzel hayallerine olur. Kalıplar kazanır bir kez daha, kategorize edilmiş bir fabrika çıkışlı toplum kazanır. Ne de olsa onların 'olması gereken bu' çizgisine aitsindir, başka şansın yoktur bu coğrafyalarda.

Nihayetinde bir Demet Akalın'ın şarkıcı, bir Hülya Avşar'ın sunucu, bir Egemen Bağış'ın siyasetçi olduğu topraklarda uzaya çıkacağım, Golden Globe alacağım, Frida Kahlo ile eserlerim yan yana sergilenecek dersen çoktan bıçak bilenmeye başlar. Asıl vahim olan ise, bunları dile getirdiğine komik olan ülkenin durumu değil, sen olursun. Bu da ruhsal intiharın eşiklerine kadar getirir o gencecik, heyecanlı insanları.

Yazarken bile sinirlerime dokunan bu durumu yaşarken neler hissettiğimi anlayabilecek olan insanların var olduğu ancak beş parmağın beşini bile geçemeyecek kadar az olduklarını bilmek son derece üzücü.

Tek bir isteğim var, vazgeçmeyin. Bunu ne istiyorum, ne de rica ediyorum. Direkt olarak yalvarıyorum ki, vazgeçmeyin. İnanın hiçbir şey ama hiçbir şey sizlerin kendi adınıza bir birey olarak istediklerinizden mühim olamaz. Şu an yaşıyorsunuz ama bu yazıyı okuduktan sonra yaşayacağınıza referans kim olabilir ? Hiç kimse. Buraya bir şekilde gelmişsiniz, ya imkanlarınız vardır ya da yoktur, elbette kimse eşit şartlarda yaşamıyor ancak el verişli bir hayata sahipseniz bunu lütfen değerlendirin. Lütfen peşinden koşun, hayal kurmaktan korkmayın. Bu düzen böyle gelmiş ve bizlerde buna mahkum edilmeye maruz bırakılmış olabiliriz ancak bu demek değildir ki bu böyle devam edecek. Sayısız insanın yaşayıp gittiği şu dünyada tarihe yazılmak varken, ve sizler de bunu arzularken, birkaç asır sonra kemiklerinden dahi eser kalmayacak insanların ağızlarından çıkacak olan acımasız sözler karşısında boynunuz aşağıya eğilmesin.

İlham gibi manevi bir zenginliğe sahibiz ne mutlu ki. İlham için ne bir insan gereklidir ne de başka bir şey. İlhamı geçmişinizden dahi sağlayabilirsiniz. Çocukluğunuzu karşınıza almanız bile size ilham olabilecek güçtedir. Pes etmeyin arkadaşlarım. Hiçbir şey için pes etmeyin. Bu ülkede olmayacak olan milyon tane vaziyet olabilmişken, sizlerin hayallerinizin olmaması için tek bir geçerli sebep dahi yoktur.

Çok korkunç, çok puslu, çok karanlık ve çok yorucu biliyorum ama biraz da olsa o ışığı görebiliyorsanız hiç durmayın. Sizler o ışığa ulaştıkça, onların karanlığı daha da azalacaktır. Sadece bunun için bile savaşmalısınız.

              

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder